BAHAEDDİN TOKATLIOĞLU
Mehmed Bahaddin Efendi 1283/1866’da İstanbul’da doğmuştur. XIX. asrın usta sanatkârlarından Lâlelili Şâkir Efendi’nin öğrencisi olan babası müzehhip ve mücellid Osman Nûreddin Efendi’nin dükkânında yetişti ve XIX. asır sonlarında Osmanlı tezyînâtına hâkim olan üslûba uyarak, işçiliği dakîk ve temiz eserler verdi. 1914’den itibâren Medresetülhattâtîn’de öğrenci yetiştirdi. Bu kurumun, 1936’dan itibâren de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne katılmasıyla, vefat yılı olan 1358/1939 ‘a kadar burada çalıştı. Sanat hayatı boyunca yirmiye yakın mushaf, aynı sayıda En’âm-ı Şerîf, hilye ve levha işlemiş, pek çok eserin de klasik usûlde kabını hazırlamıştır. Ayrıca zer-endûd yazı işlemekte de mâhirdir. 1916’dan itibâren Evkaf-ı İslâmiye ve daha sonra da Topkapı Sarayı müzelerinde mücellid olarak vazife almıştır. Buradaki eserleri tâmir ederken, görgü ve bilgisini arttırdığı kendisinin şu sözleriyle sâbittir: “Ben kendimi evvelden müzehhib sanır, ortalarda iftiharla, koltuklarımı kabartarak dolaşırdım. Vaktâ ki eslâfın Saray’daki eserlerini gördüm, hiç bir şey olmadığımı anladım!”
Osmanlı asırlarında tezhib sanatını, üslûp ve motif özellikleriyle, meşhur sanatkârlarıyla anlatmaya çalıştığımız bu makalede de görüldüğü gibi; Türklerde bezeme, İslâmiyetten önceleri de vardı. Osmanlı’nın kuruluşunda, mazisinde sahip olduğu bu zengin sanat anlayışı, ilk kuruluş yıllarından itibâren yeni ruh ve heyecanlarla, yeni yapıcı tesir ve ilâvelerle beslenerek mükemmel eserler verilmeye başlanmıştır.
Sanattaki bu zenginlik ve yükseliş, çeşitli vesilelerle gelen dış tesirleri, millî potalarında eritebildikleri müddetçe devam etmiş; alınan tesirler süzülmeden, ayıklanmadan olduğu gibi sanata katılmaya başlayınca tezhib sanatı, maalesef Batının kötü bir kopyası olma durumuna düşmüştür.